“OXFORD DICTIONARY OF IDIOMS” ADLI SÖZLÜKTEKİ “P” HARFİNİN ALTINDA BULUNAN DEYİMLER
ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME “AN
ASSESSMENT
ON
Idioms UNDER
THE
LETTER "P"
IN THE
DICTIONARY OF "OXFORD DICTIONARY OF IDIOMS”
Necmi AKYALÇIN * & Damla AYDOĞAN ** * Dr. Öğr. Üyesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
, TÜRKİYE, e-mail: nakyalcin@gmail.com ORCID ID: https://orcid.org/0000-0001-7461-7773 ** Doktora Öğrencisi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, TÜRKİYE, e-mail: damlaaydogan94@gmail.com ORCID ID: https://orcid.org/0000-0001-9515-2848 ÖZET Bir dilin söz varlığı, o dilin zenginliğinin büyük bir göstergesidir. Deyim, atasözü, , kalıp sözler vb. türden söz öbekleri bu söz varlığının belli başlı ögeleridir. Bu ögeler içerisinde elbette ki deyimlerin yeri büyüktür. Türkçe bu bakımdan oldukça zengin bir dil olmakla birlikte, deyimler elbette ki
yalnızca Türkçeye özgü söz öbekleri değildir
. İngilizcenin
söz
varlığının
içerisinde de
çok sayıda deyimle karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla Türkçedeki deyimler için hazırlanan sözlükler olduğu gibi, İngilizcedeki deyimler hakkında da bazı sözlükler hazırlanmış ve önemli çalışmalar yapılmıştır. Bir deyimler sözlüğü olan ve Oxford Üniversitesi tarafından
hazırlanan
“Oxford Dictionary Of Idioms”
adlı sözlük de bu
konudaki önemli çalışmalar arasında yer alır. Ancak söz konusu sözlükte deyim olmayan veya deyim olarak değerlendirilemeyecek yapıların da birer deyim olarak yer aldığı dikkat çekmektedir. Bu bağlamda, çalışmanın konusunu adı geçen deyimler sözlüğü, konusunu ise sözlüğün “P” harfi altındaki deyim olarak değerlendirilebilecek maddebaşları oluşturmaktadır. Çalışmada, bazı önemli tanımlarından yararlanılarak deyim kavramının sınırları belirlenmiş ve bu doğrultuda “P” harfinin madde başları arasında deyim olarak değerlendirilebilecek özellikte olanlar sayısal verileriyle birlikte ortaya konmuştur. Sözlüğün
A, B, C, D, E, F, G, H, I, İ, J, K, L, M
ve
N
harfleri altındaki
madde
başları daha önce hazırlanmış VIII çalışmada, “O” harfi altındaki madde başları ise aynı sempozyumda sunulan diğer bir makalede incelenmiştir. Bu çalışma da diğer çalışmaların devamı niteliğindeki bir çalışma olduğundan, diğer çalışmalardaki düşünce ve yaklaşımlarla “P” harfinin altında yer alan maddebaşlarında
yer alan deyim
olan/
olabilecek yapılar saptanarak
değerlendirilmiş ve
sayısal verilerle
birlikte
ortaya konmuştur
. Çalışmacının amacı konuya dikkat çekmek ve bu konuda bir farkındalık yaratmaktır. Anahtar sözcükler: Deyimler, Oxford Dictionary of Idioms, X. ABSTRACT The vocabulary of a language is a great indicator of the richness of that language. Idioms, proverbs, pattern words, etc. Of kind of phrases are the main elements of this vocabulary. Of course, idioms have a great place among these elements. Although Turkish is a very rich language in this respect, idioms are of course not only Turkish-specific phrases. There are many idioms in the vocabulary of English. Therefore, as there are dictionaries prepared for idioms in Turkish, some dictionaries about idioms in English have been prepared and important studies have been carried out. The "Oxford Dictionary of Idioms", which
is a dictionary of idioms
and
prepared
by Oxford University, is among the important studies on this subject. However, it is noteworthy that structures that are not idioms or cannot be considered as idioms are also included as idioms in the said dictionary. In this context,
the subject of
the
study
is
the
dictionary
of idioms
, and the subject
of
the study is the headlines that can be considered as the idiom under the letter "P" in the dictionary. In the study, the limits of the concept of idiom were determined by making use of some important definitions, and in this direction, the ones that can be considered as idioms among the headlines of the letter "P" were revealed together with their numerical data. The headings under the letters
A, B, C, D, E, F, G, H, I, İ, J, K, L, M
and
N
in the dictionary were prepared in the VIII study, and the headings under the letter "O" were in the same symposium. reviewed in another article.
Since this study is a continuation of
other studies,
the structures that
are/could
be idioms in the
headlines under the letter "P" were determined and evaluated with the thoughts and approaches in other studies and presented together with numerical data. The aim of the researcher is to draw attention to the subject and to raise awareness about it. Key words: Idioms, Oxford Dictionary Of Idioms, X. Deyimler, dünya üzerindeki pek çok dilin söz varlığı içerisinde yer alırlar. Özellikle geniş bir coğrafyada konuşulan ve konuşur sayısı fazla olan dillerin söz varlığı deyimler bakımından oldukça zengindir. Türkçe gibi, İngilizcede de deyimler; sık karşılan söz öbekleridir. Dolayısıyla, İngilizce deyimler için de hazırlanmış sözlükler bulunmaktadır. Bu sözlüklerden birisi de Oxford Üniversitesi tarafından hazırlanan “Oxford Dictionary Of Idioms” adlı deyimler sözlüğüdür. Sözlük incelendiğinde, sözlüğün içerisinde deyim olmayan veya deyim özelliği taşımayan söz öbeklerinin de olduğu görülmüştür. Çalışmanın evrenini bu sözlüğün “P” harfinin maddebaşları, konusunu ise bu maddebaşları içerisinde deyim olan veya deyim olarak değerlendirilebilecek söz öbekleri oluşturmaktadır. Sözlüğün
A, B, C, D, E, F, G, H, I, İ, J, K, L, M, N madde
başları daha önceki çalışmalarda incelenmiştir. “O” harfinin maddebaşları altında deyim olarak değerlendirilebilecek söz öbekleri ise bu çalışma ile aynı sempozyumda sunulmuştur. Tekrara düşmeden, deyim kavramının yeni okuyucular için anlaşılır olması bakımından bu çalışmada da birkaç deyim tanımına yer vermek doğru bir yaklaşım olacak ve konunun anlaşılmasını sağlayacaktır. “Deyimler, düşünce, kavram, nesne ve kişilerin durumlarını, özelliklerini yansıtmak için kullanılan ve gerçek anlamının dışına çıkmış özel anlam/anlatım boyutuyla kalıplaşmış söz öbekleridir.” (AKYALÇIN, 2012, s. 10) “Bir kavramı, bir durumu, ya çekici bir anlatımla ya da özel bir yapı içinde belirten ve çoğunun gerçek anlamlarından ayrı bir anlamı bulunan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da tümce.” (AKSOY, 2020, s. 50) “deyim (Alın. Ausdruck, &densart; Fr. locution; İng. locution, idiom; Osm. tabir): Gerçek anlamından farklı bir anlam taşıyan ve çekici bir anlatım özelliğine sahip olan kelime öbeği: Abayı yakmak, aşağıdan almak, bağrına taş basmak, buluttan nem kapmak, çileden çıkmak, dalga geçmek, el ele vermek, karşı gelmek, mercimeği fırına vermek, nalları dikmek, saman altından su yürütmek, üç buçuk atmak, yasak savmak, yüzgöz olmak, zılgıt vermek vb.” (KORKMAZ, 1992, s. 43) “
Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, kendine özgü bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbeği, tabir
: "Bu deyim seni korkutmasın. Çünkü fazlasıyla basit bir şeyden bahsediyorum." -
İhsan Oktay Anar
” (
TDK: Türk Dil Kurumu, https://sozluk.gov.tr/, Erişim tarihi
: 28.
11
.2021) Yukarıdaki tanımlarda da görüleceği gibi; deyimler,
en az iki sözcükten
oluşan
ve
deyimi
oluşturan sözcüklerin gerçek anlamlarının dışına
çıktığı ve yeni
bir
anlam kazandığı
söz
öbekleridir. Elbette ki İngilizcede de deyim tanımları ile karşılaşılmaktadır. Longman tarafından hazırlana “Longman pocket Idioms Dictionary”adlı deyimler sözlüğünün girişindeki deyim tanımı bu tanımlardan birisidir. “An idioms is a groups of whose meaning as a group is different from the meanin those words would have if you considered each one separately.” (LONGMAN, 2002, s.V) (Çeviri: Deyimler, bir grup olarak anlamı, her birini ayrı ayrı ele alırsanız, bu kelimelerin sahip olacağı anlamdan farklı olan gruplardır.) Tanımlara bakıldığında görülecektir ki, İngilizce ve Türkçe birbirinden farklı diller olsa da deyim kavramının tanımı oldukça benzer bir biçimde yapılmıştır. Bu nedenle, “Oxford Dictionary Idioms” adlı sözlükte deyim olmayan ya da deyim olarak değerlendirilemeyecek söz öbeklerinin belirlenmesindeki kriterler, yukarıdaki deyim tanımları göz önünde bulundurularak oluşturulmuştur. Bu bağlamda, adı geçen sözlüğün “P” harfinin maddebaşları arasında deyim olarak değerlendirilebilecek söz öbekleri şunlardır: 1. Change of pace (Hız değişikliği):- Alışık oldunan değişik. (s. 211) 2. Put someone or something through their paces (Birini veya bir şeyi adım adım ilerletmek):- Birinin veya bir şeyin acı çekmesini, niteliklerini veya yeteneklerini göstermesini sağlamak. (s. 2011) 3. Set the pace (Hızı ayarlamak):- 1) Bir yarışa en hızlı şekilde başlayın; 2) Yaparken veya başarırken yol gösterin. (s. 211) 4. Go to the pack (Pakete gitmek):- Bozulmak; parçalanmak. (s. 211) 5. Pack heat (Paket ısıtmak):- Silah taşımak. (s. 211) 6. Send someone packing (Birini sepetlemek):- Birinin ani veya kesin bir şekilde ayrılmasını sağlamak. (s. 211) 7. Paddle one's own canoe (Kendi kanosuyla kürek çekmek):- Bağımsız ve kendi kendine yeterli olmak. (s. 211) 8. On the same page (Aynı sayfada olmak):- (İki veya daha fazla insan) Aynı fikirde olmak. (s. 211) 9. Put paid to (Ödeme yapmak):- Beklenmedik bir anda durmak, tahrip etmek. (s. 211) 10. A pain in the neck (Boyunda bir ağrı olmak):- Can sıkıcı ve sıkıcı bir kişi veya şey. (s. 211) 11. Paint the Forth Bridge (Dördüncü köprüyü boyamak):- Bir görevin asla tamamlanamayacağını belirtmek için kullanılır. (s. 211) 12. Paint the town red (Şehri kırmızıya boymak):- Dışarı çıkmak ve gösterişli bir şekilde eğlenmek. (s. 211) 92. A piece of piss (Bir parça çiş):- Yapması çok kolay bir şey. (s. 220) 93. Piss in the wind (Rüzgarda işemek):- Etkisiz veya zaman kaybı olan bir şey yapmak. (s. 220) 94. Take the piss (out of) (Çiş almak):- Biriyle veya bir şeyle alay etmek. (s. 221) 95. Be the pits (Çukur olmak):- Son derece kötü veya türünün en kötüsü olmak. (s. 221) 96. Dig a pit for (Çukur kazmak):- Tuzağa düşürmeye çalışmak. (s. 79) 97. Make a pitch (Perde yapmak):- Bir sözleşme veya başka bir fayda elde etmek için teklif vermek. (s. 221) 98. Place in the sun (Güneşte (bir) yer):- Bir ayrıcalık veya avantaj konumu. (s. 221) 99. What planet are you on (Hangi gezegendesin):- Birinin gerçeklikten koptuğunu belirtmek için kullanılır. (s. 221) 100. Walk the plank (Tahta(da) yürümek):- İşini veya pozisyonunu kaybetmek. (s. 221) 101. On a plate (Tabakta olmak):- İlgili kişiden çok az veya hiç çaba göstermeden. (s. 221) 102. On your plate (Tabağında (olmak):- Zamanınızı veya enerjinizi işgal etmek. (s. 221) 103. Play your cards close to your chest (Kartlarını göğsüne yakın oynamak):-
Bir şey hakkında
son derece
gizli ve dikkatli olmak. (s. 46
) 104. Play ball (Top oynamak):- Başkalarıyla isteyerek çalışmak; işbirliği yapmak. (s. 14) 13. Paint yourself into a corner (Kendini bir köşeye çizmek):- Kendine hiçbir kaçış yolu veya manevra alanı bırakmamak. (s. 211) 14. No oil painting (Yağlı boya olmamak): - Çok çekici değil. (s. 207) 15. Another pair of shoes (Başka bir çift ayakkabı):- Oldukça farklı bir konu veya durum. (s. 259) 16. Grease someone's palm (Birinin avucunu yağlamak):- Birine rüşvet vermek. (s. 129) 17. Have (or hold) someone in the palm of your hand (Birini avucunun içinde tutmak):- Kontrolünüz veya etkiniz altında birisinin olması. (s. 212) 18. Go down the pan (Tavadan aşağı düşmek):- Berbat bir başarısızlık veya işe yaramazlık aşamasına ulaşmak. (s. 212) 19. A pandora's box (Pandora’nın kutusu):- Bir kez başlayan bir süreç birçok karmaşık sorun yaratır. (s. 212) 20. Beat the pants off (Pantolonu dövmek):- Çok daha üstün olduğunu kanıtlamak. (s. 19) 21. By the seat of your pants (Pantolonunun koltuğuna göre):- Mantık veya bilgiden ziyade içgüdüyle. (s. 255) 22. Scare (or bore etc.) the pants off someone (Birinin pantolonunu korkutmak):- Birini aşırı derecede korkutmak, sıkmak vb. (s. 212) 23. Make the papers (Kağıtları hazırlamak):- Hakkında yazılmalı veya haber olarak dikkat edilmelidir. (s. 212) 24. Paper over the cracks (Çatlakların üzerindeki kağıt):- Sorunları veya bölünmeleri çözmeye çalışmak yerine gizlemek. (s. 212) 25. A paper tiger (Kağıttan kaplan olmak):- Görünüşte tehlikeli ama aslında etkisiz bir kişi veya şey. (s. 212) 26. Someone couldn't — their way out of a paper bag (Biri …. bir kese kağıdından çıkamamak):- Bir kişi, beceriksizlik veya zayıflık nedeniyle bir şeyi tamamen yapamamak. (s. 213) 27. Pass the parcel (Parseli geçmek):- Hareket veya değiş tokuşun gerçekleştiği, 105. Play a blinder (Kör (olarak) oynamak):- Çok iyi performans göstermek. (s. 122) 106. Play ducks and drakes with (Ördekler ve ejderlerle oynamak):- Önemsemekle birlikte, kibar davranmak. (s. 88) 107. Play the game (Oyun oynamak):- Adil veya onurlu bir şekilde davranın; kurallara veya sözleşmelere uymak. (s. 222) 108. Play hell with (Cehennemle oynamak):- Kargaşaya atmak; bozmak. (s. 142) 109. Play into someone's hands (Birinin eline oynamak):- Birine avantaj sağlayacak şekilde düşünmeden hareket etmek. (s. 222) 110. Play possum (Sıçanı oynamak):- 1) Tehdit edildiğinde uykuda veya baygınmış gibi davranmak. 2) bilgisizmiş gibi yapmak. (s. 222) 111. Play something by ear (Kulaktan bir şey çalmak): - 1) bir notadan okumak zorunda kalmadan müzik yapmak. 2) Kurallara veya plana göre değil, sonuçlara ve koşullara göre içgüdüsel olarak ilerlemek. (s. 222) 112. Play to the gallery (Tribünlere oynamak):-
Özellikle popüler zevke hitap etmek için abartılı veya histrionik bir şekilde hareket etmek. (s. 119
) 113.
Play with fire (Ateşle oynamak): - Aptalca riskler almak. (s. 222
) 114. Lose the plot (Arsayı kaybetmek):- Neler olduğunu anlama yeteneğinizi kaybetmek; gerçeklikle teması kaybetmek. (s. 223) 115. The plot thickens (Arsa kalınlaşmak):- Durum daha zor ve karmaşık hale gelmek. (s. 223) 116. Plough the san (Kumu sürmek):- Boşuna emek. (s. 223) 117. Put (or set) your hand to the plough (Elini sabana koymak): - Bir göreve başlamak. 118. Pull the plug (Fişi çekmek):- Bir şeyin olmasını veya devam etmesini önlemek; bir şeye dur demek. (s. 230) 119. Go down the plughole (Fiş deliğinden aşağı inmek):- Başarısız olmak, kaybolmak veya boşa gitmek. (s. 223) ancak kimsenin avantaj elde etmediği bir durum. (s. 213) 28. Pare something to the bone (Bir şeyin kemiğine ayırmak):- Bir şeyi minimuma indirmek. (s. 33) 29. Part brass rags with (Pirinçten yapılmış paçavra parçaları):- Kavga etmek ve bir arkadaşlığı koparmak. (s. 235) 30. A (or the) parting of the ways (Yolları ayırmak):- İki kişinin ayrılması gereken veya bir karar alınması gereken nokta. (s. 213) 31. Pass the baton (Sopayı geçmek):- Belirli bir görevi veya sorumluluğu devretmek. (s. 17) 32. Pass in your ally (Müttefikini geçmek):- Ölmek. (s. 214) 33. Pass someone's lips (Birinin dudaklarını geçmek):- Yemek, sarhoş olmak veya biri tarafından konuşulmak. (s. 175) 34. Pass your sell-by date (Son kullanma tarihini geçmek):- İşe yaramaz veya yıpranmış olduğunuz bir noktaya ulaşmak. (s. 214) 35. Sell the pass (Geçişi satmak):- Bir amaca ihanet etmek. (s. 214) 36. Passage of (or at) arms (Silahların geçişi):- Bir kavga veya anlaşmazlık. (s. 214) 37. Put someone out to pasture (Birini meraya çıkarmak): - Birini emekli olmaya zorlamak. (s. 214) 38. A purple patch (Mor bir yama):- Edebi bir kompozisyondaki süslü veya ayrıntılı bir pasaj. (s. 214) 39. Lead someone up the garden path (Birini bahçe yoluna yönlendirmek):- Birine yanıltıcı ipuçları veya sinyaller vermek. (s. 120) 40. Pave the way for (Yola kaldırım döşemek):- Bir şeyin olmasını veya yapılmasını sağlamak için koşulları yaratmak. (s. 215) 41. Pay its (or their) way (Onun (veya onların) Yolunu ödemek):- (bir teşebbüsün veya kişinin) masraflarını karşılamaya yetecek kadar kazanmak. (s. 215) 42. A peach of a---- (Bir şeyin şeftalisi ):- Belirtilen türden özellikle mükemmel veya arzu edilen bir şey. (s. 215) 120. Have a plum in your mouth (Ağzında ballı lokma olmak):- Zengin bir sese veya etkilenmiş bir aksana sahip olmak. (s. 223) 121. Plumb the depths (Derinliklere dalmak):- 1) Kötülüğün veya mutsuzluğun uç noktalarına ulaşmak. 2) bir şeyin en belirsiz veya gizli yönlerini araştırmak. (s. 223) 122. Borrowed plumes (Ödünç alınan tüyler):- Haklı olarak size ait olmayan iddialı bir görüntü. (s. 34) 123. Poach on someone's territory (Birinin topraklarında kaçak avlanmak):- Başkasının hakkına tecavüz etmek. (s. 223) 124. Poacher turned gamekeeper (Kaçak avcı av bekçisi oldu):- Daha önce saldırdıkları çıkarları şimdi koruyan biri. (s. 223) 125. In someone's pocket (Birinin cebinde (olmak)):- Finansal olarak birine bağımlı ve dolayısıyla onların etkisi altında; biriyle yakından ilgili. (s. 223) 126. Put your hand in your pocket (Elini cebine atmak.): Kendi paranızı harcamak veya temin etmek. (s. 224) 127. Point the bone at (Kemiği işaret etmek):- Birine ihanet etmek; birinin düşmesine neden olmak. (s. 33) 128. A poisoned chalice (Zehirli bir kadeh):- Görünüşte arzu edilen, ancak verildiği kişiye zarar verme olasılığı yüksek bir şey. (s. 224) 129. Poke your bib in (Önlüğü içeri sokmak):- Müdahale etmek. (s. 224) 130. Poke your nose into (Burnunu sokmak):- Müdahaleci bir ilgi göstermek; içine dalmak. (s. 224) 131. Poke your oar in (Küreğini içeri sokmak):- Sorulmadan bir fikir veya tavsiye vermek. (s. 206) 132. Pop your clogs (Nalları dikmek):- Ölmek. (s. 225) 133. A tall poppy (Uzun boylu bir gelincik):- Ayrıcalıklı veya seçkin bir kişi. (s. 286) 134. Play possum (Sıçan oynamak):- 1) tehdit edildiğinde uykuda veya bilinçsizmiş gibi yapmak. 2) bilgisizmiş gibi yapmak. (s. 225) 43. Cast (or throw) pearls before swine: (Domuzdan önce inci fırlatmak (veya atmak)):- Onları takdir etmeyen insanlara değerli şeyler vermek veya teklif etmek. (s. 215) 44. Not the only pebble on the beach (Sahildeki tek çakıl taşı değil):- Belirli bir durumda dikkate alınması gereken tek kişi değil; (eski bir sevgilinin) benzersiz veya yeri doldurulamaz değil. (s. 215-216) 45. Peed off (Üzerine işenmiş):- Sinirli veya tedirgin. (s. 216) 46. A peg to hang a matter on (Bir konuyu asmak için bir mandal):- Daha geniş bir konunun tartışılması veya işlenmesi için bahane veya fırsat olarak kullanılan bir şey. (s. 216) 47. A square peg in a round hole (Yuvarlak bir delikte kare bir dübel):- Yeteneklerine veya karakterlerine
uygun olmayan bir durumda olan bir kişi. (s
. 216) 48. Take someone down a peg or two (Birini bir veya iki mandalla aşağı indirmek):- Birinin, düşündüğünden daha az yetenekli veya önemli olduğunu fark etmesini sağlamak. (s. 216) 49. Pile (or heap) Pelion on Ossa (Ossa'da Pelion yığını (veya kümesi)):- Zaten zor olan bir duruma veya girişime ekstra bir zorluk veya görev eklemek. (s.216) 50. Dip your pen in gall (Kalemini safraya batırmak): - Soğuk bir biçimde veya kinle yazmak. (s. 79) 51. The penny drops (Jeton düşmek):- Birisi sonunda bir şeyi fark etmesi veya anlamak. (s. 216) 52. Pennies from heaven (Cennetten gelen bozuk paralar):- Beklenmeyen faydalar, özellikle finansal olanlar. (s. 216) 53. Spend a penny (Kuruş harcamak):- İdrar yapmak. (s. 217) 54. Knock someone off their perch (Birisini levreğinden düşürmek):- Birinin üstünlük veya üstünlük konumunu kaybetmesine neden olmak. (s. 217) 55. Be your own person (Kendi adamın olmak):- Bağımsız ve güvenle hareket edin. (s. 210) 135. Stir the possum (Sıçanı karıştırmak):- Tartışmayı körükleyin; işleri canlandırmak. (s. 225) 136. Go postal (Postaya gitmek): Delirmek, özellikle stresten. (s. 225) 137. Keep the pot boiling (Tencereyi kaynatmaya devam etmek):- Bir şeyin momentumunu veya faiz değerini korumak. (s. 32) 138. The pot calling the kettle black (Çaydanlığa siyah diyen çömlek):- Bir başkası hakkında, kendisi için de geçerli olabilecek eleştirilerde bulunan biri. (s. 225) 139. Put someone's pot on (Birinin çanağının üzerine koymak):- Bir kişi hakkında bilgi vermek. (s. 226) 140. Shit (or piss) or get off the pot (Sıç (ya da işe) veya potadan in):- Birinin zaman kaybetmeyi bırakıp bir şeye devam etmesi gerektiğini ifade etmek için kullanılır. (s. 226) 141. Pound the pavement (Kaldırıma vurmak):- Bir kasaba veya şehirde sabit, düzenli bir hızda yürüyerek dolaşmak. (s. 226) 142. Pour cold water on (Üzerine soğuk su dökmek):- Bir plan veya öneri hakkında cesaret kırıcı veya olumsuz olmak. (s. 59) 143. Pour oil on troubled waters (Sıkıntılı sulara yağ dökmek): -Bir anlaşmazlığı veya tartışmayı, ilgilileri sakinleştirmeyi veya yatıştırmayı amaçlayan kelimelerle çözmeye çalışmak. (s. 226) 144. Keep your powder dry (Tozunu kuru tutmak):- Eyleme hazır oluns. 226); olası bir acil durum için tetikte kalın. (s. 226) 145. Take a powder (Bir toz almak):- Özellikle zor bir durumdan kaçınmak için hızlı bir şekilde yola çıkmak. (s. 226) 146. Power behind the throne (Tahtın ardındaki güç):- Resmi bir statüye sahip olmaksızın yetki veya etki uygulayan bir kişi. (s. 226) 147. Come the raw prawn (Çiğ karidese gelmek): - Birini aldatmaya çalışmak. (s. 227) 148. A spare prick at a wedding (Bir düğünde yedek bir hıyar (olmak):- Belirli bir 56. Hoist with (or by) your own petard (Kendi kazığını kaldırmak):- Başkalarının başına bela açma planlarınız size ters tepebilir. (s. 217) 57. Physician, heal thyself (Doktor, kendini iyileştir):- Başkalarını düzeltmeye çalışmadan önce, aynı hatalardan kendinin de suçlu olmadığıdan emin olmak. (s. 217) 58. Pick someone's brains (Birinin beynini didiklemek):- ilgi almak için bir konu hakkında senden daha bilgili birini sorgulamak. (s. 217) 59. Pick up the pieces (Parçaları toplamak):- Tipik olarak bir şok veya felaketten sonra hayatınızı veya bir durumu daha normal bir duruma getirmek. (s. 218) 60. Pick up the threads (İplikleri toplamak):- Aksayan bir şeyi devam ettirmek. (s. 218) 61. Get the Picture (Resmi getirmek):- Bir durumu anlamak. (s. 218) 62. In the Picture (Resimde (olmak)):- Bir şey hakkında tamamen bilgi sahibi olmak. (s. 218) 63. Out of the picture (Resmin dışında (olmak)):- Artık dahil değil, alakasız. (s. 218) 64. Easy as pie (Pasta kadar kolay):- Çok kolay. (s. 91) 65. Eat humble pie (Mütevazı turta yemek): - Mütevazı
bir özür dilemek ve aşağılanmayı kabul etmek. (s
. 218) 66. A piece (or slice) of the pie (Pastadan pay (veya dilim)):- Bölünecek bir şey olarak kabul edilen para veya iş miktarındaki pay. 67. Pie in the sky (Gökyüzündeki turta):- Düşünülmesi hoş ama gerçekleşmesi pek olası olmayan bir şey. (s. 218) 68. Give someone a piece of your mind (Birine aklından bir parça vermek):- Birine ne düşündüğünü söylemek, özellikle de davranışları hakkında kızgın olunduğunda. (s. 218) 69. A piece of ass (Bir parça kıç):- Cinsel açıdan bakılan bir kadın. (s. 218) 70. Say your piece (Parçanı söylemek):- Fikrinizi belirtmek veya hazırlanmış bir beyanda bulunmak. (s. 218) durumda yeri olmayan veya rolü olmayan bir kişi. 149. A pricking in your thumbs (Baş parmaklarında bir iğneleme olmak):- Bir önsezi veya içine doğma. (s.228) 150. Promise someone the moon (Birine ay için söz vermek):- Ulaşılamaz bir şey vaat etmek. (s. 192) 151. The proof of the pudding is in the eating (Pudingin kanıtı yemekte olmak.): - Bir şeyin gerçek değeri, görünüş veya teoriden değil, yalnızca pratik deneyim veya sonuçlardan değerlendirilebilir. (s. 229) 152. In the pudding club (Puding kulübünde (olmak):- Hamile (olmak). (s. 229) 153. Pull a face (Surat asmak): - Yüzünüzde hoşlanmama,
iğrenme veya başka bir olumsuz duygu gösteren
ya da
eğlenceli olması amaçlanan bir ifade
oluşturmak. (s.
100
) 154.
Pull in your horns
(Boynuzları çekmek):-
Daha az iddialı
veya
hırslı
olmak;
geri
çekmek. (s. 150) 155. Pull someone's leg (Birinin bacağını çekmek):- Birini şakacı bir şekilde aldatmak; birini kızdırmak. (s. 130) 156. Pull the plug (Fişi çekmek):- Bir şeyin olmasını veya devam etmesini önlemek; bir şeye dur demek. (s. 230) 157. Pull strings (İpleri çekmek):-Gayri resmi veya haksız bir avantaj elde etmek için nüfuzunuzu ve bağlantılarınızı kullanmak. (s. 230) 158. Pull the strings (İpleri çekmek):- Olayların veya diğer insanların eylemlerinin kontrolünde olmak. (s. 230) 159.
Pull the wool over someone's eyes (Birinin
gözlerinin üzerine yün çekmek):- Özellikle yalan söyleyerek birini kandırmak. (s. 230) 160. Pull your socks up (Çoraplarını yukarı çekmek):- İşinizi, performansınızı veya davranışınızı geliştirmek için çaba göstermek. (s. 230) 161. Feel (or take) the pulse of (Nabzını hissetmek veya almak):- Genel ruh halini veya görüşünü tespit etmek. (s. 230) 162. Punch the (time) clock (Saati (zamanı) yumruklamak):- 1) (bir çalışanın) 71. Pierce someone's heart (Birinin kalbini delmek):- Birini şiddetle veya derinden etkilemek. (s. 218) 72. Bring your pigs to market (Domuzlarını pazara getirmek):- Potansiyelini gerçekleştirmeyi başarmak. (s. 218) 73. In a pig's eye (Bir domuzun gözünden):- Bir ifadeye küçümseyici bir inançsızlık ifade etmek. (s. 218) 74. Make a pig's ear of (Domuz kulağı yapmak):- Acemice iş yapmak; ortalığı karıştırmak. (s. 218) 75. On the pig's back (Domuzun sırtında):- Rahat ve lüks bir hayat yaşamak; çok şanslı bir durumda olmak. (s. 218) 76. Pig (or piggy) in the middle (Ortadaki domuz):- İki kişi arasında garip bir duruma yerleştirilen bir kişi. (s. 218) 77. A pig in a poke (Çuvalın içindeki domuz):- Değeri bilinmeden, görülmeden satın alınan veya kabul edilen bir şey. (s. 219) 78. Pigs might (or can) fly (Domuzlar uçabilir):- İnançsızlığı ifade etmek için ironik olarak kullanılır. (s. 219) 79. Be someone's pigeon (Birinin güvercini olmak):- Birinin merakı ya da konusu olmak. (s. 219) 80. A bitter pill (to swallow) (Acı bir hap):- Hoş olmayan veya acı verici bir gereklilik (bunu kabul etmek). (s. 219) 81. Sugar (or sweeten) the pill (Hapı şekerlendirmek (veya tatlandırmak)):- Hoş olmayan veya acı veren bir gerekliliği daha kabul edilebilir hale getirmek. 82. Pin your colours to the mast (Renklerini direğe sabitlemek):- Neye inandığını veya neyi tercih ettiğini açıkça ve kesin olarak beyan etmek. (s. 220) 83. On pins and needles (Direkler ve iğneler üstünde):- Heyecanlı bir gerilim halinde. (s. 220) 84. You could hear a pin drop (Bir iğne düşüşünü duyabiliyordunuz):- Mutlak bir sessizlik ya da durgunluk vardı. (s. 220) 85. Pin your ears back (Kulaklarını geri tuturmak):- Dikkatlice dinlemek. (s. 220) 86. Take something with a pinch of salt (Bir tutam tuzla bir şeyler almak):- Bir giriş veya çıkış saati. 2) Normal çalışma saatleri olan geleneksel bir işte çalışmak. (s. 230) 163. Punch someone's lights out (Birinin ışıklarını söndürmek):- Birini dövmek. (s. 174) 164. Take (or have) a punt at (Kumar oynamak):- Denemek; teşebbüs etmek. (s. 230) 165. Sell someone a pup (Birine yavru köpek satmak): -Birini dolandırmak, özellikle de değersiz bir şey satarak. (s. 230) 166. Hold the purse strings (Cüzdanın iplerini tutmak):- Harcamaları kontrol etmek. (s. 231) 167. Push at (or against) an open door (Açık bir kapıyı itmek):- Bir görevi yerine getirmekte zorluk çekmemek; bir şeyin ne kadar kolay olduğunu anlayamamak. (s. 231) 168. Push the boat out (Tekneyi dışarı itmek):- Harcamalarınızda veya kutlamalarınızda cömert olmak. (s. 31) 169. Push someone's buttons (Damarına basmak):-Birinde tepki uyandırmada veya kışkırtmada başarılı olmak. (s. 43) 170. Pushing up the daisies (Papatyaları yukarı itmek):- Ölü ve gömülü. (s. 71) 171. Put backbone into someone (Birine omurga koymak): -Birini kararlı davranmaya teşvik etmek. (s. 13) 172. Put the figer on (Parmak koymak): - Birinin aleyhine yetkililere haber vermek. (s. 232) 173. Put one over on (Birinin üzerine koymak): - Birini yanlış bir şeyi kabul etmesi için kandırmak. (s. 232) 174. Put the screws on (Vidaları takmak):- Birisini bir şey yapmaya korkutmak için güçlü psikolojik baskı uygulamak. (s. 254) 175. Put a sock in it (İçine bir çorap koymak): - Konuşmayı durdurmak. (s. 269) 176. Put two and two together (ikiyle ikiyi bir araya getirmek) - Bilinen veya aşikar olandan bariz bir sonuç çıkarmak. (s. 301) 177. Put the wind up (Rüzgarı kaldırmak): - Alarma geç veya kork (veya alarma geç veya kork). (s. 314) şeyi abartılı olarak kabul etmek; bir şeyin sadece bir kısmına inanmak. (s. 252) 87. The rough end of the pineapple (Ananasın kaba ucu):- Kötü muamele. (s. 220) 88. Squeeze someone until the pips squeak (Tomurcuklar gıcırdayana kadar birini sıkmak):- Birinden maksimum miktarda para almak. (s. 220) 89. Put that in your pipe and smoke it (Bunu pipoya koy ve iç):- Birinin söyleneni hoş karşılanmasa bile kabul etmesi gerektiğini belirtmek için kullanılır. (s. 220) 90. In the pipeline (Boru hattında (olmak)):- Planlanmış veya geliştirilmiş olmak; olmak üzere. (s. 220) 91. Not have a pot to piss in (İşemek için tenceresi olmamak):- Çok fakir olmak. (s. 220) 178. Put your finger on something (Parmağını bir şeyin üzerine koymak): - Bir şeyi tam olarak tanımlamak. (s. 107) 179. Put your foot down (Ayağını yere koymak): - 1) muhalefet veya itaatsizlikle karşı karşıya kalındığında sağlam bir politika benimsemek. 2) Gaz pedalına ayağınızla basarak bir motorlu taşıtın daha hızlı gitmesini sağlamak. (s. 114) 180. Put your foot in it (Ayağını koymak): - Kaba
veya utanç verici bir şey söylemek veya yapmak
; bir
gaf veya
düşüncesizlik
yapmak. (s. 114
) 181. Be like putty (or wax) in someone's hands (Birinin elinde macun (veya balmumu) gibi olmak):- Kolayca manipüle edilebilir veya birileri tarafından hükmedilebilir olmak. (s. 232) SONUÇ Çalışmanın giriş bölümünde dillerin söz varlığından ve deyim kavramından söz edilmiş ve konu açıklanmaya çalışılmıştır. “Oxord Dictionary Of Idioms” adlı sözlükte, söz konusu tanımlara uymayan yapıların deyim olarak değerlendirildiği görülmüştür. Bu düşünceden yola çıkılarak konu hakkında bir farkındalık yaratmak amacıyla yalnızca deyim olabilecek türden yapılar saptanmış ve sayısal verilerle ortaya konmuştur. İncelemeler sonucunda; “O” harfindeki 498 madde başının 181 adeti deyim olarak değerlendirilebilecek özelliktedir. Bu maddebaşlarının %36’sının deyim olduğu anlamına gelmektedir. Bu sonuca %5 gibi bir yanılma payı da eklendiğinde %41 gibi bir sonuca ulaşılacaktır.
Sayısal veriler göz önünde bulundurulduğunda kapağında
“Deyimler Sözlüğü”
yazan bir sözlükte deyim olarak değerlendirilebilecek söz öbeklerinin sayısının ciddi oranda düşük olduğu söylenebilir
. Sözlüğün “Play ball (Top oynamak), “Win on points (Puan kazanmak), “More power to your elbow! (Beline kuvvet!)” gibi deyim olmayan yapıları da içerdiği, sözlüğün giriş bölümünde belirtilmiş olsa da bu söz öbeklerinin atasözü, kalıp söz vb. olup olmadığı hakkında bir bilgi sözlükte yer almamaktadır. Tek tek her söz öbeğinin ne olduğu belirtilerek maddebaşları sıralansaydı durum açıklığa kavuşabilir ve sorun giderilebilirdi. Ancak söz konusu sözlükte böyle bir yol izlenmemiştir. Yapılan tarama sonucunda ulaşılan sayısal veriler bu durumu kanıtlamaktadır.
Daha sonra yazılması öngörülen makalelerde, bu durum diğer harfler altındaki madde başlarında da ele alınmaya devam
edilecektir.
Bu doğrultuda, Türkçedeki deyimler ve İngilizcedeki deyimler bağlamında sayısal verilerle durumun ortaya çıkarılması hedeflenmektedir
. Çalışmanın amacı konuya dikkat çekmek ve böyle bir konuda farkındalık yaratmaktır. KAYNAKÇA AKSOY, Ö. A. (1998b). Atasözleri ve Deyimler sözlüğü I, İstanbul: İnkılap Kitabevi. AKSOY, Ö. A. (1998a). Atasözleri ve Deyimler sözlüğü II, İstanbul: İnkılap Kitabevi. AKYALÇIN, N. (2012a). Türkçemizin Anlamsal Zenginlikleri DEYİMLERİMİZ, Ankara: Eğiten Kitap. AKYALÇIN, N. (2012b). Türkçemizin Türkçemizin İncileri ATASÖZLERİMİZ, Ankara: Eğiten Kitap. KORKMAZ, Z. (1992). Gramer Terimleri Sözlüğü, Ankara: TDK. Longman pocket Idioms Dictionary (2002). İngiltere: Person Education Limited. Oxford Dictionary Of Idioms (2004). Second Edition, Published In The United States By Oxford University Press Inc., New York. Redhouse Büyük El Sözlüğü (2019), İstanbul: SEV Yayıncılık. Elektronik Kaynaklar: Tureng Dictionary and Translation Ltd.: https://tureng.com/tr/turkce-ingilizce (Erişim Tarih: 1.11.2020) TDK: Türk Dil Kurumu, https://sozluk.gov.tr/, (Erişim tarihi: 28.11.2021).